Perşembe, Temmuz 12, 2007

Bitmeyecek Öykü

"Sonsuz dediğin nedir ki? Sadece bir an..."

böyle başlayan güzel masal çocuk olmaktan başka bir şey sunuyor insana. bir masalın içine girebilme hakkı tanıyan bu güzel "masal" çocuğuma muhakkak okutacaklarım arasında...
yine de şunu mutlaka söylemeliyim. kesinlikle bir çocuk kitabı olmaktan fazlası...
ve kesinlikle büyüyünce bir kez daha...
sonra bir kez daha okunası...
her defasında daha farklı düşünüp daha farklı ama güzel hissettiren...

Sherlock Holmes

baker sokağı'nda, duvarların sıvası dökülen, muhtemelen camları tozdan biraz isli görünen, gıcırdayan tahta bir zemine ve tabii gıcırdayan kapılara sahip bir oda, büro ya da adı her neyse. aradığınızda kendisine ulaşabileceğiniz bu evin alt katındadır giriş kapısı. çalarsınız, gıcırdayan merdivenleri koşarak ve panik halinde çıkarsınız. ve şöyle dersiniz "sizi gördüğüme çok sevindim bay holmes. bana ancak siz yardımcı olabilirsiniz..." holmes sizi şöyle bir süzdükten sonra "buyrun bayan, şöyle oturun ancak önce bir soluklanın. elbisenizin eteğine bulaşmış çamur parçalarından anladığım kadarıyla buraya arkadaki toprak yoldan geldiniz. ve yağmura yakalndınız. parmak uçlarınızın nasırlı olması da terzilik yaptığınızı gösteriyor ve bekarsınız. ancak kızkardeşinizin çocuklarına siz bakıyorsunuz." deyiveriyor. şaşkınlık içinde "ama nasıl?" diyemeden sizden neler olduğunu anlatmanızı istiyor holmes...

ve hikayeniz burada başlıyor...
onlarca gece üstüste benzer şekilde başlayan ancak farklı senaryolar üzerine kurulu sayısız rüya görüyorsunuz.

ve bu noktaya geldiğinizde artık holmes'u, dr watson kadar tanıyorsunuz. siz de watson gibi muayenehanenizi, holmes'e gelen bir dava için bir arkadaşınıza emanet edip, onunla gidebilecek kadar bütünleşmişsiniz bu işle. watson'ın ilaç kokusu burnunuzda ve holmes'un tütün koyduğu acem terlikleri her an emrinizde sanki.

holmes kimi zaman fazlaca ketum, içe dönük. aklında sürekli bir şeyler var ama watson sohbeti seviyor, soru sormayı, şaşırmayı ve merak etmeyi de tabii... ancak yine de bu konularda sizin kadar iyi olmadığını bildiğinizden çoğunlukla sessiz kalmayı deniyorsunuz. bunun için dayanmak öyle güç ki... kimi zaman, daha doğrusu dostunuz sherlock holmes'un keyfi yerindeyse uzun yürüyüşler yapıyorsunuz. bu yürüyüşler esnasında kimi zaman sadece temiz havayı çekiyorsunuz içinize kimi zaman da watson ve holmes'un kendilerini kaptırdıkları konulara kapılıyorsunuz.

eve dönüyorsunuz içeri girince holmes'un labaratuarından keskin kimyasal maddelerin kokuları süzülüyor içinize. sonra ya içeride sizi bekleyen birini buluyorsunuz ya gazete bir olay görüyorsunuz ya da daha önce sizin o eve gelişiniz gibi birisi koşarak çıkıyor merdivenleri ve anlatmaya başlıyor... ondan sonra trenle bir sürü yere gidip davanın peşinden koşuyorsunuz. holmes'un zekasına hayran olup anlattığı ufacık ama zekice bağlantıları nasıl göremediğinize yanıyorsunuz.

aslında holmes çoğu zaman size de fikir danışıyor. sizi de teoriler üretmek için zorluyor. ayrıntılara dikkat etmeyi öğretiyor ve en önemlisi bazen en görünür olanların aslında yanıltıcı olduğunu öğrenmenizi sağlıyor. sonra arada çok büyük laflar ediyor. tevazunun anlamsızlığını anlatıyor. zekanı inkar etmek de kendini olduğundan zeki sanmakla aynı aptallıktır diyor... hem de öyle bir diyor ki neden kadın düşmanı olduğunu bilemediğiniz bu adama aşık oluyorsunuz çaktırmadan.

odasına giren herkesi giydikleri, ellerinin yorgunluğu hatta ayakkabılarının üzerindeki toz birikintilerine göre çözümleyiveren, üstesinden gelemeyeceği bir şey lmadığına inandıran, kendiyle barışık, mizah gücü yüksek ancak oldukça burnu ahavada ve dağınık bu adam tüm maçoluğuna rağmen en sevdiğiniz karakterlerden oluveriyor tüm bunlarla.

sonra sherlock'un zekası, doyle'dan sıyrılıp böyle bir karakterin varlığına inandırıyor ve anlattıklarınızı, rüyalarınızı ve asıl onun anlattıklarını gerçek sandırıyor...

yaratılabilecek en iyi dedektif karakteriyle tanışıyor ve sonrakilerin asla yanına yanaşamayacağını bilerek sarılıyorsunuz kahramanınıza.







*private sözlük'te yazılmış idi...

Küçük Prens